Futebol arte versus futebol de resultados , Radikal, 29 Temmuz 2008, Sali

Radikal, 29 Temmuz 2008, Sali

Brezilya Liginde ilk devrenin ortası geçildi. Ligsel futbola acıkanlar arada Lig TV’den bakıp atıştırıyorlar. Doğrusu biraz hüzünle izlenen maçlar bunlar. Avrupa futboluna kıyasla temposuz. Tarıma açılmamış arazi misali bol bol boş alanlar var. Buna karşılık bir “Latin estetiği” şöleni falan da mevzu-u bahis değil. Evet, top semazenlerine rastlanıyor, zarif vücut çalımları bilhassa hoş. Fakat sahnenin bütününde, çoğunlukla şovdan çok müsamere havası hüküm sürüyor. 
10 Ağustos’ta Arjantin ‘Apertura’ başlayacak, onun da manzarası pek farklı değil. Latin liglerinde gözümüze gönlümüze takılan eksiğin bir nedenini, temmuz ortasında başlayan ve basınımızda ‘Ajrantin’de futbol Ergenekonu’ diye aktarılan soruşturmada bulabiliriz. Arjantinli oyunculara Avrupa Birliği Statüsü’nde Avrupa’da oynayabilmeleri için sahte İtalyan pasaportu düzenleyen bir şebekenin ortaya çıkmasıyla başladı bu soruşturma. Başta Arjantin ile Brezilya, bütün Latin Amerika, Avrupa’ya futbolcu ihraç ediyor ve kabiliyetli çocuklar gerçekten çocuk yaşlarda avlanıp götürülüyorlar. Latin ligleri, geriye kalanlarla, kısıtlı bütçelerle ve lümpen bir kurumsallaşmayla çevrilmeye çalışılıyor.
Peki, gözlerimizin aradığı o Latin futbolu hususiyetlerinin bir gerçekliği var mı sahiden? Futbol edipliği futbolculuğundan baskın çıkan Jorge Valdano’ya bakarsanız, kesinlikle var. ‘Futbol Üzerine’ adlı enfes kitabında, Arjantin’de pas isteyen oyuncunun arkadaşına “Ver!” diye değil de “Gel, al!” diye seslendiğini anlatır üstad. Zira bir Arjantinli velet, verdiği topu geri alacağından emin olmadıkça zinhar pas atmayacaktır! Futbolsever bir Arjantinli şairin, mahalle aralarındaki maçların değişmez oyuncusu olan duvara yazdığı methiyeyi nakleder Valdano: “En iyi takım arkadaşıdır duvar, topu hemen sana geri atar ve asla ‘pas, pas’ diye sızlanmaz.”

Futbol filozofu Menotti
Evet, tipik Latin Amerikalı oyuncu, top bağımlısıdır, bitmek bilmeyen driblingleri özler. Büyük Garrincha gibi. Ama sadece çalımcılık mı tipik? Pas oyacılığı da bir Latin sanatı değil mi? Büyük Menotti’ye bakarsanız, öyle. “Gol, filelere atılmış bir başka pas gibi olmalı” diyor, 1978 Dünya Kupası şampiyonu Arjantin’in teknik direktörü, solcu futbol filozofu Cear Luis Menotti.
Çalım semâsı dönmek de pas oyacılığı da aynı ibadetin parçası: beraber ve solo eğlence! Oyun sevinci. Neş’e. Zevk alarak oynamak, oynamaktan zevk almak. Oyun neşesi ve zevkinin, elbette kazanma becerisini de imal etmesi ama ona yenik düşmemesi. Futbol romantiklerinin Latin Amerika futbolunda tutunduğu haslet, işte bu. Bu kuşkusuz bir romantizasyon. Zira Latin Amerika futbolu yekpâre olmadığı gibi, dünyadan tecrit de değil. Endüstrileşme sürecine orası da tabi. Ayrıca haz futbolunun tohumlarını dünyanın başka köşelerinde de, hatta her sokak arasında keşfedebilirsiniz. Eyvallah, lâkin yine de gözümüzü alamıyoruz, Latin Amerika’nın kesik damarlarında bu kan kaynamaya devam ediyor bir şekilde.
Latin Amerika futbolu üzerine bereketli bir kitaptan söz edeceğim. ‘Futbolistas: Futbol ve Latin Amerika’. Dario Azzellini ve Stefan Thimmel’in derlemesi. Serra Bucak Almancadan çevirmiş. Otonom Yayıncılık’tan çıktı. Konular, Boca-River derbi günü Bombonera’nın olacağı kadar kalabalık: 45 parça yazı. Sadece Brezilya ve Arjantin’in girdisi çıktısı değil, yarı kıtanın kenarındaki köşesindeki ülkelerin futbol âlemi hakkında da malûmat var. Sosyolojik ve politik bir ilgiyle yazılmış yazılar. Futbolun hikâyesine, Latin Amerika halklarının diktatörlüklerden demokratikleşme mücadelesine uzanan hikâyesiyle koşut bakıyorlar. Futbolun bu coğrafyada toplumsal ve milli kimliklerin kuruluşundaki etkisi ve ırkçılığın tezahür sahası olması, mercek altına alınan noktalardan biri. Pele’den Maradona’ya, Messi’ye, portreler var. Hikâyeler var. Hikmetler var. (Menotti’den aktardığım söz, bu kitaptandı.) Kadın futbolu da eksik değil.
Hemen bütün metinlerden aynı hat geçiyor: “Sanatsal” futbolun sonuç futboluyla baş etme mücadelesi, bunun tutamakları. Mübarek Eduardo Galeano’nun kitaptaki söyleşisinde dedikleriyle bağlayalım: “Çimenlerin üzerinde veya sahilde oynanan futbol... Orada halen, profesyonel futbolda gittikçe kaybolan, başkalarıyla beraber zevk almaya duyulan hayranlık var. Fakat (profesyonel düzeyde) yine de ara sıra, bu güzelliğin ve sevincin patlaması yaşanıyor. Bacakların kurnazlığı, özellikle de fakir yaşantıdan gelen futbolcularda... yaşamlarının ilk yıllarında yaşadıkları hüzünden alınan bir öç gibi duruyor.”


Links zu diesem Artikel:

Related Content:
Futbolistas – Futbol ve Latin Amerika